0535 246 23 62

Ünlü Neyzenler

Neyzen Aziz Dede

Niyazi Sayın, yıllardır hakkında yazmak isteyip de çeşitlisebeplerle yazamadığım büyük bir sanatkârdır.

Kısa birsüre önce çıkan “Sadâ” adlı nefis albümünü dinlerken “Şimdi tam sırası!” diyedüşündüm ve evine gidip kendisiyle uzun uzun konuştum. Daha sonra aklıma onunbağlı olduğu meşk zincirine bakmak geldi. Evet, niçin Aziz Dede’denbaşlamıyordum? Ne muhteşem zincirdir o; Aziz Dede, Emin Dede, Halil Dikmen,Niyazi Sayın... Ve “ey azizler işte başlarız söze!”

MidhatCemal, Mehmet Âkif’in 1897 yılı boyunca Fatih’teki Şekerci Hanı’nda kalanNeyzen Tevfik’ten ney meşkettiğini yazar. Mutad olduğu üzere meşke Sâlim Bey’inmeşhur Hicaz Peşrevi’yle başlayan genç Âkif, “parmakların sar’aya tutulmuş gibineyin deliklerinde büküldüğü” bu çetin peşrevi bir türlü istediği gibiüfleyemediği için bir ara ümitsizliğe kapılırsa da, başarısızlığı gururunayediremediği için ısrarla üzerine gider ve sonunda ney’i yenerek sadece HicazPeşrevi’nin değil, birçok zor parçanın üstesinden gelir. Bununla beraber hiçbirzaman neyzenlik iddiasında bulunmayan Âkif’in bir gün Şerif Muhiddin’e “AzizDede olacak değildim ya! Ancak çalışsaydım bugün kendimi bir köşede avuturdum!”dediğini yine Mithat Cemal naklediyor.

Otarihlerde Neyzen Aziz Dede bir efsanedir; gözlerini kısıp başpâresibıyıklarının altında kaybolan neyini üflemeye başladı mı âdeta yer gök kulakkesilir. Hakkı Süha Gezgin, bu sevimli ve şişman adamın çehresini “gür kaşlarınsimsiyah saçakları altında gülümsiyen, rind, parlak kara gözler, şişkin burun kanatlarınadoğru ince mor damar hâreleri, düşük bıyıklar, sert bir sakal” diye tarifediyor. Orta boylu, geniş omuzlu, kolları tıknaz gövdesine göre kısa duran,sesinde ney nağmelerinden tatlı bir sıcaklığın hissedildiği şen, zarif venüktedan bir Mevlevî.

1835yılında Üsküdar’da Doğancılar parkından Ahmediye’ye inen yolun sağındaki birevde dünyaya gelen Aziz Dede, talabelerinden neyzen ve santurî Ziya (Santur)Bey’in Vecdi Seyhun’a anlattığına göre neyzenliği Gelibolu Mevlevihanesi’ndeöğrenmiştir. Maliye Nezareti memurlarından olan babasının görevi dolayısıylabulundukları Gelibolu’da, Rüşdiye’ye devam ederken mevlevihaneye de gidip gelengenç Aziz, orada dinlediği neyzenlerden etkilenerek neye merak sarmış vehevesini bir süre dilli düdüklerle gidermeye çalışmış. Rüşdiye’yi bitirdiktensonra, kendisini bir işe yerleştirmeye çalışan babasına karşı çıkarakMevlevihane’de çileye soyunup neyzenlik öğrenmek istediğini söylemiş. Babası,hevesini ve kararlılığını görünce Aziz’i elinden tutup Mevlevihane’ye götürmüşve “Bu evlat artık sizindir!” diyerek dedelere teslim etmiş.

HüsameddinDede’nin meşihatinde binbir günlük çilesini tamamlayarak dede unvanını taşımayahak kazanan Aziz Dede, çilesi sırasında üstâd bir neyzen olarak yetişmiş;kamışlıktan koparıldığı günden beri ayrılıklardan şikâyet eden bu garip sazdano kadar gür ve etkili sesler çıkarıyormuş ki, şöhreti çok geçmeden İstanbul’aulaşmış.

GalataMevlevihanesi neyzenbaşısının ne zaman vefat ettiğini, dolayısıyla ŞeyhAtâullah Dede’nin Hüsameddin Dede’ye mektup yazarak Aziz Dede’yi ne zamanistediğini bilmiyoruz. Ancak Dede’nin çilesini tamamladıktan sonra Gelibolu’dafazla kalmadığı ve 1860’lardan İstanbul’a geldiği düşünülebilir. O yıllardaGalata Mevlevihanesi Ataullah Dede’nin meşihatinde en parlak dönemini yaşamaktave son derece canlı bir kültür merkezi olarak faaliyet göstermektedir. Böylebir dergâhda neyzenbaşılığın Aziz Dede gibi çok kabiliyetli bir neyzen için elegeçmez bir fırsat olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok.

İstanbul’da,doğduğu ve ilk çocukluğunu yaşadığı Üsküdar’a yerleşen Aziz Dede, GalataMevlevihanesi’nin seçkin ortamında, eksiklerinin farkına çabuk varır ve neyiniilerletmek maksadıyla devrin en büyük neyzeni olan Üsküdarlı Sâlim Bey’inkapısını çalar. Bestekâr Hacı Fâik Bey’in kardeşi ve meşhur Hicaz Peşrevi’ninsahibi olan Sâlim Bey de, kendisi gibi “mülahham, orta boylu, top sakallı” birneyzendir. Neyzen Emin Dede’nin Hattat Sâmi Efendi’den naklen anlattığına göre,Sâlim Bey, Aziz Dede neyini üflemeye başlayınca, öfkeyle “Sen benimle alayetmeye mi geldin?” demiş, fakat kendisinden bir şeyler öğrenme arzusunda samimiolduğunu anlayınca genç dedeyi talebeliğe kabul etmiş. Derler ki: “Salim Bey’inen büyük zevklerinden biri, bestelediği eserleri Aziz Dede’ye çaldırıp dinlemekti”.

HakkıSüha Gezgin’in yazdığına göre, Aziz Dede’ye yetişenler onun on neyzene bedelolduğunu söylerlermiş. Üflemeye başladığı zaman, dinleyenlerde neyin yarılıpparçalanacağı vehmi uyanırmış. Hatta bir donanma gecesi bando çalarkenMansur’uyla ortaya atılıp Travyata’dan bir parçayı kusursuz bir biçimde üflemiş.Ali Rifat Bey, Hakkı Süha’ya bu sahneyi anlatırken “O kadar gürültülü,gümbürtülü sazlar arasında Dede’nin neyi bir havai fişek parlaklığıyla ortalığıkamaştırıyordu” demiştir. Mansur’undan çıkardığı ses hem son derece gür, hem deyumuşak ve sıcakmış. Neyzenbaşı olarak görev yaptığı yıllarda GalataMevlevihanesi’nin “muhibbânı çoğalmış, mutrıp parlamış, semâhânede tennurelerköpürmüş”. Cuma günleri hücresinde heveskârlara pir aşkına ders verirmiş, bazanda bu loş ve dumanlı odada devrin büyük üstâdları bir araya gelir ve benzersizmeclisler kurarlarmış. Bir gün devrin en kudretli hanendelerinden biri olanNedim, Dede’yi ziyarete gelmiş; birbirlerini bildikleri için hiç nazlanmadanbaşlamışlar âhenge. Sonra neler olduğunu Hakkı Süha’dan dinleyelim:

“AzizDede neyini bağrına basmış, makamların göz kamaştırıcı ufuklarına açılmış.Maksat Nedim’i coşturup okutmak. Zemin karar perdesine düşer düşmez bir mucizehalinde şakımıya başlamış, meyanda iki taraf da kendinden geçmiş. Hücreninduvarları dağılıp çatısı fırlamış. Nedim’le Aziz Dede bulundukları yeri,yaşadıkları zamanı unutmuşlar. Halbuki dergâhta âyin vakti gelmiş, naatokunmuş, meşhur Raif Dede kademlerine eğilmiştir. Deverânı ney taksimi açacak.Fakat ortada neyzenbaşı yok. Adam koşturmuşlar, onları ses ve nağmenin vecdiiçinde bulup mutrıba getirmişler”.

VecdiSeyhun, Emin Dede’nin hocası hakkında “Ben öyle neyzen görmedim, belki eslâfdada gelmemiştir” dediğini naklediyor. Lem’i Atlı ise Hâtıralar’ında, dinlemeimkânı bulduğu büyük neyzenleri sıraladıktan sonra sözü Aziz Dede’ye getiripdiyor ki: “Kim ne derse desin, nâyındaki şûhluk beni o koca göbekli, rahmetliüstâda bağlıyor”.

AhmetHamdi Tanpınar, Huzur romanında Ferahfeza Âyin’in geçildiği musiki meclisinianlatırken bu meclisin gözde misafiri olan Neyzen Emin Dede’nin hocası AzizDede’yle ilgili iki anekdot anlatır. Bu anekdotları, aynı sahnede Ressam Cemiladıyla yer alan arkadaşı ressam ve neyzen Halil Dikmen’den dinlemiş olmalıdır.

Tanpınar’ınanlatışına göre, “sert, titiz, şişman, son derecede afif, okuması yazması kıtbir adam” olan Aziz Dede, bir gün yazı yazmak için hokkasını daldırdığı kaleminmürekkepsiz çıktığını görmüş ve bu işareti kendine göre yorumlayarak Allah’a“yalnız kalple ve niyetle“ bağlanmaya karar vermiştir. Bir akşam Beylerbeyi iskelesindekahve zannederek girdiği bir gazinoda pencere kenarına oturup bir müddet denizedaldıktan sonra aşka gelir, neyini koynundan çıkarıp taksime başlar. “Siyahgümrah kaşlarının altında iki ocak gibi yanan gözlerini kapayarak çaldığı içinyavaş yavaş gazinonun dolduğunu ve ruhanî ilhâmının sofrasına bir akşamcıkafilesinin toplandığını” farketmemiştir. Akşamcılar usul usul demlenirken çıtçıkarmaksızın onu dinlemekte, garsonlar ayaklarının ucuna basarak gidipgelmektedirler. Taksim bitip de etrafındaki kalabalığı ve rakı kadehlerinigörünce deşhetle yerinden fırlayıp gazinoyu terkeden Aziz Dede, bu hikâyeyi nezaman anlatsa sözünü şöyle tamamlarmış: “Erenler, öyle bir hicap duydum ki, üçgün evden çıkamadım; bir ay da ehibbaya rasgelmekten korktum”.

Yaşarkenefsaneye dönüşen ve mukisi meraklısı seçkinlerin konaklarında daima en itibarlımisafir olarak kabul gören Aziz Dede’nin hayranları arasında Mısırlı prenslerinayrı bir yeri vardır. Bir keresinde yalısına davet ettiği Dede’nin neyinidinlerken kendinden geçen Mısırlı Halim Paşa, ondan Hânende Nedim, SanturîEthem ve Tanburî Ahmet gibi büyük üstâdların yer aldığı fasıl heyetine dahilolmasını rica eder. Aziz Dede’nin bu ricayı kabul ettiği ve selamlıkta kendisiiçin ayrılan dairede Paşa’nın ölümüne kadar rahat bir ömür sürdüğü biliniyor.Paşa bu kadarla da kalmamış; Aziz Dede’yi evlendirip Üsküdar’da, Kefçe Dedemahallesinde onun için bir ev alarak yuva sahibi olmasını sağlamıştır.

AzizDede, Halim Paşa’nın yalısında yaşarken Galata Mevlevihanesi’ndekineyzenbaşılık görevine devam eder, hatta daha sonra Üsküdar ve BahariyeMevlevihaneleri’nin neyzen başlıklarını da üstlenir. Emin Yazıcı, Rauf Yekta veZiya Santur’un ney hocası olan bu sevimli ve şişman neyzen, ömrünün songünlerini Üsküdar’da açtığı aktar dükkanında, baharat kokuları arasında yaşamışve 7 Mart 1905 tarihinde, sabah namazının ardından gökkubbemizde maalesefhiçbir nağmesi zaptedilemeyen “hoş sada”lar bırakarak göçmüş, ÜsküdarMevlihanesi haziresine sırlanmıştır: “Göçdü yâhû aşk—ı Mevlânâ ile Derviş Aziz(1322).”

Mirasınagelince: Birkaç peşrev ve saz semaisi ile bugün Niyazi Sayın’da devam edenmuhteşem bir üslûp.



Etiketler:


İletişim Bilgileri

  • Adres: Erenköy Mah. Cüretkar Sk. No:9 - Selçuklu / Konya
  • Telefon: 0535 246 23 62
  • Fax:
  • Email: neyyapimi@hotmail.com

İletişim Bilgileri

  • Adres :

    Erenköy Mah. Cüretkar Sk. No:9 Selçuklu / Konya

  • Tel :

    0535 246 23 62

  • Fax :

  • E-mail :

    neyyapimi@hotmail.com

Ney Yapımı | Ney Konya | Ney Kursu | Ney Fiyatları | Ney Yapımı Videolar

© 2017. Ney Yapımı | Ney Konya | Ney Kursu | Ney Fiyatları | Ney Yapımı Videolar www.www.neyyapimi.net